10 Ağustos 2025 Pazar

YETİŞKİNLER İÇİN BİR MASAL: ORMANDAKİ KALPSİZ CEYLAN

 


“Tahtını, dolayısıyla da gücünü kaybetmek zorbaların korkusudur. İyi kalpli bir lider hiçbir şeyden korkmaz.” sözlerini alıntıladığım yapıt değerli gazeteci ve yazar Mine Söğüt’ün klasik Pamuk Prenses masalına eleştirel bir bakış olarak okunabilecek Can Yayınları’ndan yayımlanan Ormandaki Kalpsiz Ceylan adlı yapıtı. Buna benzer birçok hayat dersi içeren eleştirel masalın anlatının merkezinde bu sefer belki hiçbirimizin hatırlayamadığı kalbi çalınan ceylan bulunuyor.

Avcı tarafından bir insan yerine “sadece bir hayvan” olduğu için kalbi çalınsa da yaşamaya devam ediyor ceylan ve anlatıya yeni eklenen sekizinci ve kız cüce Mantıklı’yla kalbinin peşine düşüyor. Doğa güzelliklerinin, tüm canlıların yaşam hakkının ön plana çıktığı yapıt adalet, vicdan, kimlik edinme gibi konular üzerinde derin sorgulamalarla ilerliyor. Söğüt, kalpsizlik kavramını hem bireysel hem toplumsal boyutta ele alırken mecaz anlamda kalpsiz olmanın daha kötü bir şey olmadığını okuru sorgulatarak her zamanki başarılı anlatımıyla güçlü bir biçimde yeniden anımsatıyor.

Yapıtın en önemli yönlerinden biri de her karaktere duygudaşlık (empati) yapılabilmesini ustaca sağlaması. Karakterlerin başına gelenleri ve söylediklerini okuyunca hepsine hak veriyorsunuz ama tabii ki de hepimizin kendine yakın bulduğu bir karakter de var bu yapıtta. Örneğin klasik masaldaki kötü kraliçe burada çok farklı bir kimliğe bürünüyor.

Tüm yetişkinlerin yavaş yavaş, sindire sindire okuması gereken bir kitap yazmış Söğüt. Klasik masalla büyüyenlerin aslında gerçek dünyada işlerin tam olarak da öyle olmadığını, olması da gerekmediğini etkileyici ve edebi bir dille anlatan yapıtı hepinizin okuması dileğiyle.

Ormandaki Kalpsiz Ceylan”, Mine Söğüt, masal, Can Yayınları, İstanbul, 2025

 

 

20 Temmuz 2025 Pazar

KAYBOLAN KULAKLAR MI, İNSANLIK MI?

 


Günümüzün en büyük dertlerinden biri de zorbalık, hatta dilimize bile bu sözcükten türetilen zorbalamak eylemi yerleşmiş durumda. İşte böyle hassas bir toplumsal konuyu kimseye parmak sallamadan, ders verici bir üsluptan sıyrılarak ele almayı başarmış Dilge Güney Tudem’den yayımlanan “Kayıp Kulak Vakası” adlı kitabında.

Kitabın ana karakteri ailesinden yeterli ve sağlıklı ilgiyi göremeyen 11 yaşındaki Vivi, okulda da kulaklarından dolayı alaylar ve hakaretlerle boğuşmaktadır. Çareyi kulaklarını saklamakta bulur ancak okulun müdür yardımcısı Vivi’nin ailesini okula çağırıp okulunda kulaksız bir öğrenciyi istemediklerini, ertesi güne dek ailenin Vivi’nin kulakları olduğunu kanıtlamasını ister. Anne ve baba Vivi’nin kulakları olduğunu kanıtlama derdine düşerken bizler de meselenin “kulak”tan daha ötesinde bir sorun olduğunu görüyoruz.

Ailelerin kendi dertlerine düşüp çocuklarıyla sağlıklı iletişim kuramaması, çocukların birbirlerine acımasız davranması, eğitimcilerin sorunları empati anlayışından yoksun çözmeye çalışmaları gibi sıkıntılı konuları her zamanki gibi kimseyi incitmeden, en önemlisi de ders vermeye çalışmadan, artık kendini kanıtlamış ve her yapıtında çizgisini aşarak ilerleyen üslubuyla başarılı bir şekilde vermeyi başarmış Güney. Hem çocukların hem de gençlerin seviyesine, edebi nitelikten ödün vermeden inip onları yukarıya taşımayı başarabilmek de çok önemli bir meziyet.  

Bir çocuk romanı olduğuna takılmayın; tüm yetişkinlerin “bile” demeyeceğim, “mutlaka” okuması gereken bir kitap Kayıp Kulak Vakası. Özellikle ebeveynlerin üzerinde düşünüp ders çıkararak okumalarını diliyorum.

 

Kayıp Kulak Vakası, Dilge Güney, Tudem, İzmir, 2024.

10 Mayıs 2025 Cumartesi

ANNEMSİZ ALTINCI ANNELER GÜNÜ

 

Özlemi Asla Dinmeyen Canım Annem,

Zaman ne de hızlı akıyor, sensiz ama seninle dolu altı uzun yıl geçmiş. Altıncı anneler günüm olacak sana sarılmadan, sesini bile duymadan.

Evet, zaman bazı şeyleri gerçekten kolaylaştırıyor ama kalbimin derinliklerinde sana olan sevgimi hiç azaltamıyor. Evin önünden geçerken, öğle aralarımda telefonu elime aldığımda, Öykü’mle bizim oradaki parkın önünden her geçişimde hep bir burukluk çöküyor yüreğime. Geçişim diyorum çünkü eskisi gibi parka gitmiyor bizimki. E tabii büyüyor artık.

Seni sonsuzluğa uğurlayalı 70 ay olacak neredeyse. Dile kolay, kalbe zor bir zaman dilimi. Hayatımın 39 senesini seninle geçirdikten sonra 6 sene bile sensiz ne kadar zor tahmin edemezsin. Daha dün gibi anımsıyorum tüm yaşadıklarımızı. Ara ara açıp bakıyorum albümlere. Ne çok anı biriktirmişiz seninle; çoğu hüzünlü, kimi mutluluk dolu, kimi komik.

Yıllar yıllar önce henüz ikimiz de gençken, hayat bize daha ağır darbelerini henüz vurmamışken ne eğlenirdik birlikte, ne kahkahalarla çınlatırdık etrafımızı. Artık hepsi mazide kalmış gibi görünse de benim için sen hep şu anımda yaşıyorsun ve geleceğimde yaşamaya devam edeceksin. Ben seni her düşündüğümde bir yandan gözlerim doluyor bir yandan da yüzümde kocaman bir gülümseme beliriveriyor.

Torunun gayet iyi maşallah, ilkokul 2.sınıf oldu bile. İlkleri yaşıyor ve yaşatıyor bize. Bıcır bıcır konuşuyor, ne sözler ettiğini keşke duyabilseydin, bizi her seferinde hayrete düşürüyor. Merak etme, seni hiç unutmadı, özellikle onu güldürmek için çubuk kraker yiyişini hep anımsatıyor bana. Birlikte ara sıra fotoğraflarına bakıyoruz.

Beni sorarsan gayet iyiyim. Kızımla bol bol vakit geçirmeye çalışıyorum. O büyürken her anında yanında olmak ve elimden geldiğince bir şeyler öğretmeye çalışmak için sürekli çabalıyorum. Artık önceliğim kızım. Şimdi daha iyi anlıyorum bir ebeveyn olmanın ne demek olduğunu.

Altı senedir bıkmadan paylaştığım bir söz düşüyor aklıma: “Seni dünyada koşulsuz seven tek varlık annedir; diğer insanlar seni ‘çünkü’lerle sever, anne ise ‘rağmen’lerle.”. Ne kadar da doğru olduğunu yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Seni ne kadar kırsam da sen hep beni affettin, karşılık beklemeden, hesap kitap yapmadan. Hakkını asla ödeyemem canım annem.

Mektubuma burada son verirken seni çok ama çok özlediğimi bir daha belirtmek istiyorum canım annem. Keşke sözcükler yetse özlemimi ifade etmeye ama ne yazık ki kifayetsiz kalıyor onlar da. Mektubumu bitirdiğim gibi keşke sana olan özlemimi de sonlandırabilsem ama bu asla mümkün değil, gerçi seni özlemekten de vazgeçmek istemem, o da ayrı bir konu. Huzur içinde uyu güzel kızımın biricik babaannesi, annelerin en güzeli. Seni her zaman sevgi ve saygıyla anmaya devam edeceğim. İyi ki benim annemsin, iyi ki seninle bir ömrün uzun bir zamanını geçirebilmişim. Seni sonsuza kadar sevecek oğlundan en derin saygılarla!

 

13 Nisan 2025 Pazar

GERÇEKTEN ZOR BİR AİLE BU ZORBEYLER

 


“Ben, Tan Zorbey. On dört yaşındayım ve Zorbey Zorbey’in ardındaki boşlukta yaşıyorum. Keşke bu, oturduğumuz ilçenin adı olsaydı.” cümleleriyle başlıyor yine soluksuz bir macera sunan, Hanzade Servi’nin “Bilgi Yayınevi”nden yayımlanan “Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk” adlı kitabı.

Kitabı çıktığı ilk günden beri okumak istiyordum ancak itiraf etmem gerekir ki adı bana garip geldiği ve çok da ilgimi çekmediği için, her ne kadar Servi’nin tüm kitaplarını çok sevsem de, kitaba biraz ön yargılı yaklaşmıştım. İyi ki ön yargımı yenmişim de okumuşum dediğim bir kitap oldu yine.

Kitapta, abisinin kendisi doğmadan yıllar önce kaybolduğunu 12 yaşında öğrenen Tan Zorbey’in apartmanlarına yeni taşınan Levin’in gizemli geçmişiyle birlikte atıldıkları macerayı nefes bile almamıza fırsat vermeden, başarıyla anlatmış Servi. Abartılı tesadüflerle adeta eski bir Türk filmi izler gibi okusak da aralara serpiştirilen güçlü iletilerin varlığı ve yazarın dili yine çok etkili olmuş.

16 bölümden oluşan yapıtta anlatım Tan’ın ağzından yapılıyor ve yazar o kadar güzel duygudaşlık (empati) kuruyor ki gerçekten de ergen bir gencin yaşadıklarına okuru içtenlikle inandırıyor. Tan’ın ailesinin kendisinden, kaybolan Zorbey adındaki abisini yıllarca saklamasının ve yaşadıkları bitmek bilmeyen trajedinin Tan’da yarattığı travmalar, akışa sonradan dahil olan Levin’in evlatlık olduğunu yıllar sonra öğrenmesinin kendisinde oluşturduğu derin duygular Servi’nin her kitapta zenginleşen anlatımıyla çok başarılı bir biçimde sunuluyor. Bir ailenin, özellikle annenin kaybettiği oğlundan sonra yeni doğan oğluna sevgisini hiç göstermemesi, bir çocuğun hiç tanımadığı bir abinin gölgesinde, ilgisiz büyümesi, evlatlık olma durumları aslında günümüzde de sıkça karşılaşılan durumlara örnek oluşturuyor. Yazarın zor meselelere dokunmaktan kaçmaması ve bunları mizahı da unutmadan yapması değerini daha da artırıyor.

Kitap her ne kadar çocuklara yönelik yazılmış görünse de her zaman belirttiğim gibi içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de belki kendi eksikliklerini sorgulayıp üzerinde sıkça düşünerek okuyabilecekleri bir roman Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk.

 

“Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk”, Hanzade Servi, roman, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2024.

15 Şubat 2025 Cumartesi

UYGAR OLMAYI BAŞARABİLDİK Mİ GERÇEKTEN?

 


Klasik bir zamanda yolculuk kurgusu okuyacağımı düşünmüştüm kitabın başında Eymen adlı mühendis ve arkadaşlarının zaman makinesi tasarlamaya çalıştıklarını okuyunca ancak sayfalar ilerledikçe hem sıkı bir sevgi öyküsü hem sıkıcılıktan uzak tarihi bilgiler hem de sürükleyici bir kurgu çıkıverdi karşıma. Türkçe sevdalısı, usta yazar Feyza Hepçilingirler’in ilk baskısı 2019’da Doğan Egmont’tan, son baskısı da 2024’te Tudem’den yayımlanan Hitit Prensesi Arinna kitabından söz ediyorum.

Eymen ve arkadaşlarının amacı zaman makinesini oluşturup Salih’i geçmişe göndermektir ancak tam başarılı olduklarını düşündükleri anda Salih'i göndermek yerine binlerce yıl ötesinden kim olduğunu bilmedikleri birini veya bir şeyi günümüze getirdiklerini fark ederler. Ancak nereye getirdiklerini bile bilemezler. Geçmişten gelen Hititli Prenses Arinna ise Nisa Hanım'ın evine ışınlanmıştır. Nisa Hanım'ın kızı Elvan ile akran olan Arinna, günümüzün olanaklarına haliyle şaşkınlıkla tepki gösterir. Elvan ve ailesi öncelikle bu misafiri yadırgasalar da sonra çok alışırlar ve adeta onu ailelerinin bir bireyi olarak görürler.

Dilimizin zenginlikleri ve korunmasına yönelik yapıtlarıyla okurların sevgisini kazanan Hepçilingirler'in çağlar boyunca pek çok önemli uygarlığa ev sahipliği yapmış güzel Anadolu'muzun geçmişini bugünle buluşturan, zamanlar arası bir macerayı anlattığı yapıtta insanlığın çağdaşlaşma uğruna dünyayı nasıl sıradanlaştırdığı ve kendi özgürlüğünü yok ettiği de tarihin derinliklerinden gelen bir prensesin gözünden başarıyla aktarılmış. Hepçilingirler her zamanki gibi gösterişten uzak ama oldukça sürükleyici ve etkileyici dilini bu kitapta da konuşturuyor. Ben de Türkçe aşığı bir öğretmen olarak Hepçilingirler’i dilimizle ilgili çalışmalarından dolayı bu vesileyle kutluyor ve kendisine teşekkür ediyorum.

Kitap 5, 6 ve 7.sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak her zaman vurguladığım gibi, içindeki çocukla bağını hiç koparamayan, tarihe ilgi duyan tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de çağdaş uygarlığın nereye gittiğini sorgulayarak okuyabilecekleri bir roman Hitit Prensesi Arinna.

Hitit Prensesi Arinna”, Feyza Hepçilingirler, roman, Tudem, İzmir, 2024.

15 Kasım 2024 Cuma

YAPAY ZEKA SONUMUZ MU OLACAK?

 


Kendinizi bildiniz bileli bir kapsülde, türünüzün bile farkında olmadan tek başınıza yaşıyorsunuz. Sadece bir ses sizin ne yapmanız gerektiğini söylüyor: “Yemek saati geldi, oyun saati başlıyor, yatma zamanı” vb. yönergelerle yaşamanın normal olduğunu sanıyorsunuz çünkü başka bir yaşam deneyimlememişsiniz. Sanal bir hayat yaşadığınızın bile ayırdında değilsiniz. İşte, ödüllü çocuk ve gençlik yazarı Dilge Güney’in “Altın Kitaplar”dan yayımlanan son romanı E-ma Çocukları böyle başlıyor.

Marsel adında bir çocukla tanışıyoruz kitabın başında. Marsel doğduğundan beri bir kapsülde E-ma adında bir yapay zeka tarafından büyütülerek yaşayan bir çocuk. Günleri sanal oyunlar oynayarak bir kapsülün içinde geçiyor ancak bir gün kendi türünde bir çocuğun kapsülde belirmesiyle işler değişiyor. Kapsülün dışında da bir yaşam olduğunu ve kendisinin bir deney için kullanılan çocuklardan biri olduğunu öğreniyor. Bu deney kapsamında yetimhaneden küçük yaşlarda alınan çocuklar ileri düzey bir yapay zeka projesi uğruna bir kapsülde tutsak ediliyor.

Güney, romanında yapay zekanın insanlığa katkılarının varlığını kabul ederken kötü amaçlarla kullanıldığında ne büyük zararlar getirebileceğini de okura sorgulatmayı başarıyor. Bir yapay zekayı anne kavramını dahi bilmeden o şekilde tanımanın kişiyi ne durumlara getirebileceğini düşünmemizi de istiyor. Dostluk, çaresizlik, aidiyet gibi kavramların yine benzersiz bir üslupla ele alındığı yapıt, başlarda biraz zor akıyor görünse de (ki bunun olması kapsülü ve Marsel’in durumunu anlatabilmek için gerekli) ilerleyen sayfalarda sürükleyiciğini kazanıp bir solukta okunuyor.

Bir çocuk romanı olduğuna takılmayın, tüm yetişkinlerin bile rahatlıkla okuyacakları bir bilim kurgu romanı E-ma Çocukları. Hayatı sorgularken, çok sezdirmeden ama elindeki olanaklardan sonuna dek yararlanarak insana yapay zekanın gelişimiyle “Nereye gidiyoruz?”u düşündürten E-ma Çocukları’nı yediden yetmişe tüm okurlara öneririm.

 

E-ma Çocukları, Dilge Güney, roman, Altın Kitaplar, İstanbul, 2024.

25 Ekim 2024 Cuma

SİZİN SEVDİKLERİNİZLE ARANIZDA KAÇ KİŞİ VAR?


Yine çok sürükleyici bir kitap, yine Hanzade Servi’den. Çocuk ve gençlik yazınımızın sevilen kalemi Hanzade Servi’nin, “Tudem Yayınevi”nden yayımlanan son kitabı “Babamla Aramdaki 6 Kişi”den söz ediyorum. Servi’nin okuduğum bir kitabı yok ki insanı merakta bırakmasın, sürükleyip götürmesin. Servi, son kitabında küçük bir dünya deneyi olarak tanımlanabilecek ”Ayrımın Altı Derecesi” teoremi ekseninde, kayıp bir pilotun peşinde gizemli bir uçak kazasının izini sürüyor.

Çakıl’ın zengin bir ailenin özel pilotluğunu yapan babası Barlas Irmak’ın kullandığı uçak düşer ve kendisi esrarengiz bir biçimde kaybolur. Barlas’ın ölüp ölmediği de bilinmemektedir. Babası arkadaş grubunda da çok sevilen ve Çakıl’ın bile tüm arkadaşlarına yardımcı olmuş, çok iyi kalpli biridir ancak işi yüzünden ailesine yeteri kadar zaman ayıramamaktadır. Çakıl, babasının öldüğüne inanmak istememektedir ve öğrendiği yepyeni bir teori sayesinde ona kavuşacağını düşünmektedir. Tabii bunun için öncelikle kendisini babasına götürecek doğru altı kişiye ulaşması gerekmektedir. Çakıl bu uğurda öyle bir maceraya atılır ki bu süreçte, arkadaşları hatta arkadaşlarının aileleri bile farklı konularda aydınlanma yaşayacaklardır. Kitabı okurken bazı konular ilgisiz görünse de ben artık biliyorum ki Servi, birçok yapıtında olduğu gibi birbiriyle ilgisiz görünen olayları birbirine bağlamakta her kitabında daha da ustalaşıyor.

Yapıtta başta dostluk olmak üzere aile ilişkileri, dayanışma, paylaşım, sorun çözme gibi çok önemli kavramlar etkileyici yaşantılarla anlatılıyor. İkiz kardeşlerin birbirlerini kabullenip barışmaları, virüs takıntılı annenin takıntılarından kurtulurken yaşadıkları, doğal yaşamı saplantı haline getirenlerin kendilerine ve ailelerine yaşattıkları, gençlerin kendi yolunu kendilerinin bulması gerektiği gibi konular kitabın kurgusuna titizlikle yerleştirilmiş ve olay örgüsünü güçlü bir biçimde desteklemiş.  Her kitabında kendisini aşan bir yazar Servi, özellikle merak ve sürükleyicilik konusunda. Başta da değindiğim gibi okuru meraklandırmayan bir kitabına henüz denk gelmedim.

Kitap 5, 6 ve 7.sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak her zaman ısrarla belirttiğim gibi içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem bir gizemi çözerken eğlenecekleri hem de çocuklara ve gençlere farklı bakış açısıyla yaklaşıp yaklaşmadıklarını sorgulayabilecekleri bir roman “Babamla Aramdaki 6 Kişi”.

 

“Babamla Aramdaki 6 Kişi”, Hanzade Servi, roman, Tudem Yayınevi, İzmir, 2024.