“Tüm insanlık hikâyelere tapar aslında. Bir
dine inanmak o dinin hikâyelerine inanmaktır mesela. Birini seviyorsak onunla
ilgili kendimize anlattığımız iyi şeylere inanıyoruzdur. Nefret ediyorsak
kendimizden, kendimizle ilgili çirkin hikâyelerimiz bizi ele geçirmiştir. Yani
anlayacağınız hikâyeler bizim hem çocuğumuz hem annemizdir. Durmaksızın onları
doğurur ve yeniden doğarız.” derken “Kapandı Torosların Manzarası” adlı
öyküsünde belki de kendi öykü tanımını yapıyor Murat Uzunkaya yayımlanan ilk
öykü kitabında. Dili insanı bir diyardan başka bir diyara alırken zamanın nasıl
geçtiğini anlayamıyorsunuz. Söylemek istediği çok şey var belli ve sıkmadan,
yormadan nakış gibi işliyor demek istediklerini.
“Gidememek” adlı öyküsünde kullandığı “Bir ülke
bir çocukta yaşıyor; o çocuk o ülkede yaşayamazken.” ifadesiyle nasıl da yalın
ve bir o kadar da etkili anlatıveriyor vatanından uzak düşen bir çocuğun
durumunu. “Silgi” adlı öyküsünde “Öğretmenim ben. Çokça tanışmaktır
öğretmenlik. Çokça ayrılmak. Çokça duygudur. Çokça sevmektir. Çocuk
gözyaşlarıyla ıslanmasıdır gömleğinin. Yüreğinin bir çocuk parkına dönmesidir.”
ifadeleri kim bilir belki ben de öğretmen olduğum için yüreğimi delip geçti
adeta.
Kitaba adını veren ve kitapta son sırada yer
alan “Pencereleri Açın”ı bilinçli mi sona sakladı bilemem ama çok doğru bir
tercih olmuş. Öyküdeki karakterin yaşadıkları o kadar iyi kurgulanmış ki kalkıp
pencereyi açtım ve daralan ruhumu biraz ferahlatmak istedim.
İlk kitap diye ön yargılı yaklaşmadan okursanız
güçlü adımlarla yola çıkan bir yazarı tanıyarak bir iyilik yapmış olursunuz
ruhunuza. Kitaptaki 11 öykünün büyük kısmı ilk bakışta karamsar görünse de
altlarında hep bir umut olduğunu keşfedecek ve ikinci kez okumaya
niyetleneceksiniz. Haydi, açın pencereleri, umudun içeri girmesine izin verin!
...................................
“Açın Pencereleri”, Murat Uzunkaya, öykü,
Duvar Yayınları, İzmir, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder