Battista’nın zamanında “Ana ve babaların çocuklarına
bağışlayabilecekleri en güzel miras, günlük zamanlarından birkaç dakikadır.”
derken ne kadar da haklı olduğunu Radyo Pencere’nin ilk sayfalarında yeniden fark
ediyorum. Günümüzün en önemli sorunlarından biri olduğunu düşündüğüm bir
konunun bundan yıllar önce yaşamış bir yazar tarafından dile getirildiğini
görmek bazı şeylerin ne yazık ki hiç değişmediğini gösteriyor bize. İşte
günümüz çocuk ve gençlik yazınının en önemli ve en içten yazarlarından Hacer
Kılcıoğlu’nun son kitabı da ana izlek olarak aile içi iletişimi(sizliği) ele
alıyor. Günümüzde eskisi kadar değer görmeyen radyoyu o kadar güzel bir kurguda
işliyor ki insanın hemen radyoyu açası geliyor. Olaylar anne ve babası
ayrılmış, babasıyla yaşadığı halde babasız büyüyen Ekim’in başından geçenlerin
etrafında dönüyor. Ekim, gizemli bir anahtar buluyor ve anahtarın açtığı evde
kendi hayatına da bir şeyler açıldığını görüyoruz. Ekim’in kafasında durmayan
vızıldayan bir arı da kanımca çok güzel bir imge oluşturuyor. Bu noktada
yazarın dili nasıl ilmek ilmek işlediğinin ayrımına bir kere daha varıyoruz. Başkarakterimizin
babası arıcılıkla geçimini sağlıyor ve oğluyla arılarla ilgilendiği kadar
ilgilenmiyor. Bu arada arı Ekim’in zihninde hiç susmuyor. Ne zaman ki babasıyla
sıkıntılarını paylaşıp babasının kendisini anlamasını sağlıyor, işte o zaman
bir bakıyoruz arı uçup gitmiş. Kitap 5, 6 ve 7.sınıflara öneriliyor yayınevinin
sitesinde ancak içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de
hem keyif alarak hem de günlük hayatın telaşında ailesiyle ilgili
unuttuklarının farkına vararak okuyabilecekleri bir roman Radyo Pencere. Haydi,
kendinizi tertemiz bir hava giren bir pencere bir de sevdiğiniz radyoyu açarak ödüllendirin.
Her pencere farklı bir bakış açısıdır, unutmayın. Hakan TOKDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder