Sloven düşünür Slavoj
Zizek’in “Hikâyelerini bilmediklerimizdir, en çok düşman olduklarımız.” sözüne
bir kez daha hak veriyorum sevgili Yunus Bekir Yurdakul’un Mart 2020’de Pagos
Yayınları’ndan basılan son kitabı Üçüncü Mekân Esintileri’ni okurken. İnsanları
tanımadan, yaşadıkları hakkında en küçük bir bilgi sahibi olmadan ne de kolay
yaftaladığımız aklıma geliyor birden. Acaba öykülerini bilsek yine aynı düşünür
müyüz diye soruyorum kendime. Bence çoğumuz fikrini değiştirirdi. Gelelim
kitabımıza. Öncelikle, nedir üçüncü mekân? Yurdakul’un da yapıtında belirttiği
üzere kent toplumbilimcisi Ray Oldenburg’un ortaya attığı bir kavram.
Teknolojinin egemen olduğu çağımızda evden işe, işten eve koşturan insanların
soluklanabileceği farklı alanlar demekmiş. Yurdakul çoğunlukla kendi anılarına,
bazen de yakın dostlarının anlattıklarına dayanarak bize yaşamın içinden kısa
ama sımsıcak öyküler sunuyor. Öyküleri okurken vaktin nasıl geçtiğini insan
anlayamıyor bile. Kâh düşündürürken gülümseten kâh hüzünlendiren anılar insanı
içtenliğiyle sımsıkı sarıyor ve kitap bitsin istemiyorsunuz. Yurdakul anıları
“Bir Gün, Yolculuk Halleri, Hayat, Okul Dersleri, Bir Gün… Bir Kitapçıda, Niye
Erken Ölmüş ki Bunlar, Dilini Denk Al, Eğrisi Doğrusu, İki Düşün, Halk
Dersleri, Çay İçin” adlı ana başlıklar
altında sunmuş okura. En önemlisi de emeğe saygıyı sözde bırakmayan bir yazın
insanı olması Yurdakul’un. Alıntılarını tek tek belirtip kitabın sonuna da
adlar dizini oluşturması da bunun göstergesi. Bu salgın döneminde yüzünüzü
gülümseten, bir solukta okuyup bir ömür anımsayacağınız bir yapıt isterseniz
alın Üçüncü Mekân Esintileri’ni, kendi üçüncü mekânınızda keyifle okuyun.
“Üçüncü Mekân Esintileri”, Yunus Bekir Yurdakul, anlatı, Pagos Yayınları, Mart 2020, İzmir.