14 Ocak 2020 Salı

MAVİ YILDIZ, YILDIZ MI GERÇEKTEN?

“Yalnızca, bu süper yıldız kümesine neden ‘sınırları ölçülemeyen cennet’ adının verilmiş olduğunu anlamakta zorlandım. Çünkü o büyük resmin içinde, dünyamızın pek de cennete benzer tarafı yoktu. Biz mi cehenneme çevirmiştik cenneti? Dünya bu sınırları ölçülemeyen cennetin cehennemi miydi? Belki de cennet denen şey içindeki cehennemle anlamlıydı kim bilir?” (Mavi Yıldız, Dilge Güney)
Gerçekten güzelim dünyamızı yaşanacak yer olmaktan uzaklaştırmıyor muyuz el birliğiyle? Sevdiğimizi söylediğimiz her şeyi son damlasına dek tüketmek, alışkanlığımız haline gelmedi mi? Bunu her alanda yapıyoruz sanırım. Ama söz konusu dünyamız olunca bir dur demek gerekmiyor mu? Bu tükenişin sonlanması için illa bir kıyamet kopması veya mesih mi gelmesi gerekli?
Kitabı bitmesini hiç istemeden ama bir yandan da devamında neler olacak diye okurken bu soruları düşürdü zaten muğlak zihnime Dilge Güney. Zaten kitapta birçok ters köşeye yatırıldığım anlara bir de bu sorgulatıcı sorular eklendi. Kapitalizmin vardığı korkunç noktaya vardığımız şu dönemde bilim kurgu demek ne kadar doğru olur bu kitaba emin değilim. Evet, bilimden sonuna kadar yararlanılmış. Evet, kurgu insanı elinden tutup adeta koşturuyor ama o kadar güncel sorunlara yaslanmış ki toplumsal gerçekçi bir roman okuyorum sandım çoğu yerde. İnsanlığın insanlığını kaybettiği ve yapay zekanın ön plana çıktığı bir dünyaya çok mu uzağız?
Başarılı bir savaş muhabiri annesini kaybetmiş ve dünyanın en iyi bilim insanlarından birinin kızı olan anlatıcımız Sonsuz. Pahana denilen teknolojinin üst düzeyde kullanıldığı, insanlığın tüm sıkıntılardan soyutlanmış biçimde yaşadığı, fildişi kule misali bir tecrit alanı. Teknolojinin kısıtlı kullanılmasını tercih edenlerin yaşadığı Lanianeka. O kısıtlanmış bölgede Sonsuz’un arkadaş olup maceralara sürüklendiği Can. Sevgi ve barışı getireceğine inanılan Kaçinalar. Robogarsonlar, robogüvenlikçiler… O kadar sağlam bir kurguyla yer verilen onlarca unsur… Güney, Sonsuz’un bakış açısıyla yanlış giden birçok şeyi görmemize olanak sağlarken bazı bölümlerdeyse geçmişe dönerek ana olayın ortaya çıkmasını sağlayan durumları üçüncü kişili anlatımla vermeyi yeğlemiş. İnsanların yapay zeka tarafından kontrol edilecek noktaya gelmesi ise aslında hiç beklenmedik değil ancak bir yapay zekaya vicdan yüklemesi tanımlandığı halde bir insan gibi olamayacağı gerçeğini bu kadar başarılı bir şekilde anlatması takdire şayan.
Güney, bu yapıtıyla Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı 2018 İlk Gençlik Romanı ödülünü kaleminin ve kalbinin hakkıyla aldığını, gerek kurgusu gerek birbirinden güzel betimlemelerin yer yer eğlenerek dans ettiği yer yerse hüzünle kalbi dağladığı üslubuyla  (Sayfa 10’da yer alan “Sesindeki yabancı tonu ve cümle sonundaki noktanın hemen yanındaki ünlemi de düşününce söylediklerinin gerçek olmasından korktum.” vb.), gözümüze sokmadan fakat gözümüze girerek kanıtlıyor.
Uzun zamandır böyle sürükleyici bir bilim kurgu türünde kitap okumayan benim halimi tahmin edebilirsiniz. Hayatı sorgularken, çok sezdirmeden ama elindeki olanaklardan sonuna dek yararlanarak insana “Nereye gidiyoruz?”u düşündürten bir romanı yediden yetmişe tüm okurlara öneririm. Bakmayın ilk gençlik yazdığına, gençlik insanın ruhunda yaşama heyecanı kaldığı, zihninin sorulara aç olduğu sürece devam eden bir süreçse okuyun. Okuyun ve kendinize sorun: “Mavi Yıldız acaba biz miyiz?”
 Kitaptan sevdiğim bir sözle yazımı sonlandırmak istiyorum: “Tüm yalanlar günü gelince ortaya çıkar mı bilmem ama haddinden büyük olanlar uzun süre gizli kalmıyor.”

Mavi Yıldız, Dilge Güney, Altın Kitaplar, İstanbul, 2019.
Hakan TOKDEMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder