10 Mayıs 2025 Cumartesi

ANNEMSİZ ALTINCI ANNELER GÜNÜ

 

Özlemi Asla Dinmeyen Canım Annem,

Zaman ne de hızlı akıyor, sensiz ama seninle dolu altı uzun yıl geçmiş. Altıncı anneler günüm olacak sana sarılmadan, sesini bile duymadan.

Evet, zaman bazı şeyleri gerçekten kolaylaştırıyor ama kalbimin derinliklerinde sana olan sevgimi hiç azaltamıyor. Evin önünden geçerken, öğle aralarımda telefonu elime aldığımda, Öykü’mle bizim oradaki parkın önünden her geçişimde hep bir burukluk çöküyor yüreğime. Geçişim diyorum çünkü eskisi gibi parka gitmiyor bizimki. E tabii büyüyor artık.

Seni sonsuzluğa uğurlayalı 70 ay olacak neredeyse. Dile kolay, kalbe zor bir zaman dilimi. Hayatımın 39 senesini seninle geçirdikten sonra 6 sene bile sensiz ne kadar zor tahmin edemezsin. Daha dün gibi anımsıyorum tüm yaşadıklarımızı. Ara ara açıp bakıyorum albümlere. Ne çok anı biriktirmişiz seninle; çoğu hüzünlü, kimi mutluluk dolu, kimi komik.

Yıllar yıllar önce henüz ikimiz de gençken, hayat bize daha ağır darbelerini henüz vurmamışken ne eğlenirdik birlikte, ne kahkahalarla çınlatırdık etrafımızı. Artık hepsi mazide kalmış gibi görünse de benim için sen hep şu anımda yaşıyorsun ve geleceğimde yaşamaya devam edeceksin. Ben seni her düşündüğümde bir yandan gözlerim doluyor bir yandan da yüzümde kocaman bir gülümseme beliriveriyor.

Torunun gayet iyi maşallah, ilkokul 2.sınıf oldu bile. İlkleri yaşıyor ve yaşatıyor bize. Bıcır bıcır konuşuyor, ne sözler ettiğini keşke duyabilseydin, bizi her seferinde hayrete düşürüyor. Merak etme, seni hiç unutmadı, özellikle onu güldürmek için çubuk kraker yiyişini hep anımsatıyor bana. Birlikte ara sıra fotoğraflarına bakıyoruz.

Beni sorarsan gayet iyiyim. Kızımla bol bol vakit geçirmeye çalışıyorum. O büyürken her anında yanında olmak ve elimden geldiğince bir şeyler öğretmeye çalışmak için sürekli çabalıyorum. Artık önceliğim kızım. Şimdi daha iyi anlıyorum bir ebeveyn olmanın ne demek olduğunu.

Altı senedir bıkmadan paylaştığım bir söz düşüyor aklıma: “Seni dünyada koşulsuz seven tek varlık annedir; diğer insanlar seni ‘çünkü’lerle sever, anne ise ‘rağmen’lerle.”. Ne kadar da doğru olduğunu yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Seni ne kadar kırsam da sen hep beni affettin, karşılık beklemeden, hesap kitap yapmadan. Hakkını asla ödeyemem canım annem.

Mektubuma burada son verirken seni çok ama çok özlediğimi bir daha belirtmek istiyorum canım annem. Keşke sözcükler yetse özlemimi ifade etmeye ama ne yazık ki kifayetsiz kalıyor onlar da. Mektubumu bitirdiğim gibi keşke sana olan özlemimi de sonlandırabilsem ama bu asla mümkün değil, gerçi seni özlemekten de vazgeçmek istemem, o da ayrı bir konu. Huzur içinde uyu güzel kızımın biricik babaannesi, annelerin en güzeli. Seni her zaman sevgi ve saygıyla anmaya devam edeceğim. İyi ki benim annemsin, iyi ki seninle bir ömrün uzun bir zamanını geçirebilmişim. Seni sonsuza kadar sevecek oğlundan en derin saygılarla!

 

13 Nisan 2025 Pazar

GERÇEKTEN ZOR BİR AİLE BU ZORBEYLER

 


“Ben, Tan Zorbey. On dört yaşındayım ve Zorbey Zorbey’in ardındaki boşlukta yaşıyorum. Keşke bu, oturduğumuz ilçenin adı olsaydı.” cümleleriyle başlıyor yine soluksuz bir macera sunan, Hanzade Servi’nin “Bilgi Yayınevi”nden yayımlanan “Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk” adlı kitabı.

Kitabı çıktığı ilk günden beri okumak istiyordum ancak itiraf etmem gerekir ki adı bana garip geldiği ve çok da ilgimi çekmediği için, her ne kadar Servi’nin tüm kitaplarını çok sevsem de, kitaba biraz ön yargılı yaklaşmıştım. İyi ki ön yargımı yenmişim de okumuşum dediğim bir kitap oldu yine.

Kitapta, abisinin kendisi doğmadan yıllar önce kaybolduğunu 12 yaşında öğrenen Tan Zorbey’in apartmanlarına yeni taşınan Levin’in gizemli geçmişiyle birlikte atıldıkları macerayı nefes bile almamıza fırsat vermeden, başarıyla anlatmış Servi. Abartılı tesadüflerle adeta eski bir Türk filmi izler gibi okusak da aralara serpiştirilen güçlü iletilerin varlığı ve yazarın dili yine çok etkili olmuş.

16 bölümden oluşan yapıtta anlatım Tan’ın ağzından yapılıyor ve yazar o kadar güzel duygudaşlık (empati) kuruyor ki gerçekten de ergen bir gencin yaşadıklarına okuru içtenlikle inandırıyor. Tan’ın ailesinin kendisinden, kaybolan Zorbey adındaki abisini yıllarca saklamasının ve yaşadıkları bitmek bilmeyen trajedinin Tan’da yarattığı travmalar, akışa sonradan dahil olan Levin’in evlatlık olduğunu yıllar sonra öğrenmesinin kendisinde oluşturduğu derin duygular Servi’nin her kitapta zenginleşen anlatımıyla çok başarılı bir biçimde sunuluyor. Bir ailenin, özellikle annenin kaybettiği oğlundan sonra yeni doğan oğluna sevgisini hiç göstermemesi, bir çocuğun hiç tanımadığı bir abinin gölgesinde, ilgisiz büyümesi, evlatlık olma durumları aslında günümüzde de sıkça karşılaşılan durumlara örnek oluşturuyor. Yazarın zor meselelere dokunmaktan kaçmaması ve bunları mizahı da unutmadan yapması değerini daha da artırıyor.

Kitap her ne kadar çocuklara yönelik yazılmış görünse de her zaman belirttiğim gibi içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de belki kendi eksikliklerini sorgulayıp üzerinde sıkça düşünerek okuyabilecekleri bir roman Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk.

 

“Zorbey Zorbey’in Ardındaki Boşluk”, Hanzade Servi, roman, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2024.

15 Şubat 2025 Cumartesi

UYGAR OLMAYI BAŞARABİLDİK Mİ GERÇEKTEN?

 


Klasik bir zamanda yolculuk kurgusu okuyacağımı düşünmüştüm kitabın başında Eymen adlı mühendis ve arkadaşlarının zaman makinesi tasarlamaya çalıştıklarını okuyunca ancak sayfalar ilerledikçe hem sıkı bir sevgi öyküsü hem sıkıcılıktan uzak tarihi bilgiler hem de sürükleyici bir kurgu çıkıverdi karşıma. Türkçe sevdalısı, usta yazar Feyza Hepçilingirler’in ilk baskısı 2019’da Doğan Egmont’tan, son baskısı da 2024’te Tudem’den yayımlanan Hitit Prensesi Arinna kitabından söz ediyorum.

Eymen ve arkadaşlarının amacı zaman makinesini oluşturup Salih’i geçmişe göndermektir ancak tam başarılı olduklarını düşündükleri anda Salih'i göndermek yerine binlerce yıl ötesinden kim olduğunu bilmedikleri birini veya bir şeyi günümüze getirdiklerini fark ederler. Ancak nereye getirdiklerini bile bilemezler. Geçmişten gelen Hititli Prenses Arinna ise Nisa Hanım'ın evine ışınlanmıştır. Nisa Hanım'ın kızı Elvan ile akran olan Arinna, günümüzün olanaklarına haliyle şaşkınlıkla tepki gösterir. Elvan ve ailesi öncelikle bu misafiri yadırgasalar da sonra çok alışırlar ve adeta onu ailelerinin bir bireyi olarak görürler.

Dilimizin zenginlikleri ve korunmasına yönelik yapıtlarıyla okurların sevgisini kazanan Hepçilingirler'in çağlar boyunca pek çok önemli uygarlığa ev sahipliği yapmış güzel Anadolu'muzun geçmişini bugünle buluşturan, zamanlar arası bir macerayı anlattığı yapıtta insanlığın çağdaşlaşma uğruna dünyayı nasıl sıradanlaştırdığı ve kendi özgürlüğünü yok ettiği de tarihin derinliklerinden gelen bir prensesin gözünden başarıyla aktarılmış. Hepçilingirler her zamanki gibi gösterişten uzak ama oldukça sürükleyici ve etkileyici dilini bu kitapta da konuşturuyor. Ben de Türkçe aşığı bir öğretmen olarak Hepçilingirler’i dilimizle ilgili çalışmalarından dolayı bu vesileyle kutluyor ve kendisine teşekkür ediyorum.

Kitap 5, 6 ve 7.sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak her zaman vurguladığım gibi, içindeki çocukla bağını hiç koparamayan, tarihe ilgi duyan tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de çağdaş uygarlığın nereye gittiğini sorgulayarak okuyabilecekleri bir roman Hitit Prensesi Arinna.

Hitit Prensesi Arinna”, Feyza Hepçilingirler, roman, Tudem, İzmir, 2024.