Kitapsız bir dünya mümkün mü? Evrendeki
Son Kayıt’ı okurken belki herkesin aklına ilk gelen belki bu olmuyor ama edebiyatla
iç içe bir yaşamın getirisi olsa gerek ben hemen kimilerince basit bir nesne
olarak algılanan kitabı, o büyülü dünyayı, düşünüyorum.
Kitabın konusunu özetlemeye çalışalım: Dünyanın
büyük sarsıntı denilen felaket geçirmesinden sonra insanlar büyük bir yoksunluk
içindedir. Çete savaşları her yeri kaplamıştır. Uyuşturucuların yerini beyin
burgusu denilen sanal bağımlılıklar almıştır. Bütün yazılı kaynaklar yok olmuş,
okumayı bilen pek az insan kalmıştır. Bu parçalanmış ve kaosun hüküm sürdüğü
dünyada Eden ismi verilen yalıtılmış bir dünyada elit, geliştirilmiş insanlar
olan Gelişik adı verilen farklı bir grup da yaşamasına rağmen iki yaşam
alanının sınırları keskin hatlarla ayrılmıştır. Bu karmaşa dünyasında saralı
bir çocuk olan Spaz, ölmek üzere olan kız kardeşini görmek için bir yolculuğa
çıkar. Bu yolculukta kendisine okumayı bilen ve bir kitap yazan Yhazan, Küçük
Surat isimli beş yaşındaki bir çocuk ve Lanaya isimli bir Gelişik yardım
eder. Kitabın sonunda yine de yazar kapıyı aralık bırakarak diğer
distopik yazarlar gibi bizi umutsuzluğa terk etmiyor.
Yapıt yetişkinlerden ziyade ortaokul ve
lise öğrencilerine yönelik oluşturulmuş olsa da yetişkinlere de seslenmeyi
başarıyor. Rodman Philbrick yapıtını oluştururken kendinden önceki distopik
yazarlardan etkilenmekle birlikte kendine özgü bir üslubu oluşturup genç okurun
da kolaylıkla içine girebileceği bir kurgu oluşturabilmiş. Özellikle Ray
Bradbury’nin “Fahrenheit 451”ini okuyanlar kıyaslama yapmadan duramayacaktır
çünkü anımsayacağımız üzere o yapıtta da bütün yazılı ürünler yasaklanıp
insanların beyinleri uyuşturuluyor ve eleştirel düşünme “doğal” yollarla
yasaklanıyordu. Ayrıca Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sını da çağrıştırdığını söyleyebiliriz.
Yapıtın diğer distopik ürünlerden en
önemli farkı gelecekteki dünyanın iki farklı bölüme ayrılmasıdır; gerçi bu da
1984’teki yöneten ve yönetilen ilişkisine benzemektedir ancak burada gelişik
denen insanlar Eden denen bölgede her kötülükten uzak yaşarken diğer bölgedeki
insanları yönetmeye çalışmaktan çok kendilerini onlardan uzak tutmaya
çalışmaktadır. Diğer distopik romanların genelinde yasakları dayatan ve
yasakların dayatıldıkları vardı. Son yıllarda çok gözde olan Açlık Oyunları
serisinde de aynı durum söz konusudur. Halk gelişmiş bir şehir olan Capitol
tarafından yönetilmektedir; gelişmişlik yönünden benzerlikler olsa da yukarıda
belirttiğim noktada iki yapıt ayrılıyor birbirinden.
Derinlemesine incelenecek çok kavram var
yapıtta. Aile, dostluk, sevgi, sadakat gibi evrensel temaların üzerinde
tartışılacak çok şey olduğunu söyleyebiliriz. Yazar çeşitli konularda insanlığa
aslında göndermelerde bulunup “Ayağınızı denk alın yoksa sonunuz kötü.”diyor
adeta her satırda. Ama bence yapıtta üzerinde en çok durmamız gerekense Yhazan
adlı dişidöküğün (yapıtta yaşlı insanlara verilen ad) bütün olumsuzluklara
rağmen hikâyesini yaşamaya ve yazmaya çabalaması. Kitabın tanıtımında sorulan
“Edebiyat, karanlık bir gelecekte umudu yeniden yeşertebilir mi?” sorusuna da
bir ölçüde yanıt veriyor. Gerçekten de edebiyat her şeye rağmen insanlığa umudu
aşılıyor mu? Herkesin kendi hikayesini özgürce yaşadığı ve yazdığı günlere
ulaşması dileğiyle! Hakan TOKDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder