8 Şubat 2014 Cumartesi

KİTAPSIZ DÜNYA YALAN DÜNYA MI?


Kitapsız bir dünya mümkün mü? Evrendeki Son Kayıt’ı okurken belki herkesin aklına ilk gelen belki bu olmuyor ama edebiyatla iç içe bir yaşamın getirisi olsa gerek ben hemen kimilerince basit bir nesne olarak algılanan kitabı, o büyülü dünyayı, düşünüyorum.
Kitabın konusunu özetlemeye çalışalım: Dünyanın büyük sarsıntı denilen felaket geçirmesinden sonra insanlar büyük bir yoksunluk içindedir. Çete savaşları her yeri kaplamıştır. Uyuşturucuların yerini beyin burgusu denilen sanal bağımlılıklar almıştır. Bütün yazılı kaynaklar yok olmuş, okumayı bilen pek az insan kalmıştır. Bu parçalanmış ve kaosun hüküm sürdüğü dünyada Eden ismi verilen yalıtılmış bir dünyada elit, geliştirilmiş insanlar olan Gelişik adı verilen farklı bir grup da yaşamasına rağmen iki yaşam alanının sınırları keskin hatlarla ayrılmıştır. Bu karmaşa dünyasında saralı bir çocuk olan Spaz, ölmek üzere olan kız kardeşini görmek için bir yolculuğa çıkar. Bu yolculukta kendisine okumayı bilen ve bir kitap yazan Yhazan, Küçük Surat isimli beş yaşındaki bir çocuk ve Lanaya isimli bir Gelişik yardım eder.  Kitabın sonunda yine de yazar kapıyı aralık bırakarak diğer distopik yazarlar gibi bizi umutsuzluğa terk etmiyor.
Yapıt yetişkinlerden ziyade ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik oluşturulmuş olsa da yetişkinlere de seslenmeyi başarıyor. Rodman Philbrick yapıtını oluştururken kendinden önceki distopik yazarlardan etkilenmekle birlikte kendine özgü bir üslubu oluşturup genç okurun da kolaylıkla içine girebileceği bir kurgu oluşturabilmiş. Özellikle Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451”ini okuyanlar kıyaslama yapmadan duramayacaktır çünkü anımsayacağımız üzere o yapıtta da bütün yazılı ürünler yasaklanıp insanların beyinleri uyuşturuluyor ve eleştirel düşünme “doğal” yollarla yasaklanıyordu. Ayrıca Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sını da çağrıştırdığını söyleyebiliriz.
Yapıtın diğer distopik ürünlerden en önemli farkı gelecekteki dünyanın iki farklı bölüme ayrılmasıdır; gerçi bu da 1984’teki yöneten ve yönetilen ilişkisine benzemektedir ancak burada gelişik denen insanlar Eden denen bölgede her kötülükten uzak yaşarken diğer bölgedeki insanları yönetmeye çalışmaktan çok kendilerini onlardan uzak tutmaya çalışmaktadır. Diğer distopik romanların genelinde yasakları dayatan ve yasakların dayatıldıkları vardı. Son yıllarda çok gözde olan Açlık Oyunları serisinde de aynı durum söz konusudur. Halk gelişmiş bir şehir olan Capitol tarafından yönetilmektedir; gelişmişlik yönünden benzerlikler olsa da yukarıda belirttiğim noktada iki yapıt ayrılıyor birbirinden.

Derinlemesine incelenecek çok kavram var yapıtta. Aile, dostluk, sevgi, sadakat gibi evrensel temaların üzerinde tartışılacak çok şey olduğunu söyleyebiliriz. Yazar çeşitli konularda insanlığa aslında göndermelerde bulunup “Ayağınızı denk alın yoksa sonunuz kötü.”diyor adeta her satırda. Ama bence yapıtta üzerinde en çok durmamız gerekense Yhazan adlı dişidöküğün (yapıtta yaşlı insanlara verilen ad) bütün olumsuzluklara rağmen hikâyesini yaşamaya ve yazmaya çabalaması. Kitabın tanıtımında sorulan “Edebiyat, karanlık bir gelecekte umudu yeniden yeşertebilir mi?” sorusuna da bir ölçüde yanıt veriyor. Gerçekten de edebiyat her şeye rağmen insanlığa umudu aşılıyor mu? Herkesin kendi hikayesini özgürce yaşadığı ve yazdığı günlere ulaşması dileğiyle! Hakan TOKDEMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder