15 Kasım 2024 Cuma

YAPAY ZEKA SONUMUZ MU OLACAK?

 


Kendinizi bildiniz bileli bir kapsülde, türünüzün bile farkında olmadan tek başınıza yaşıyorsunuz. Sadece bir ses sizin ne yapmanız gerektiğini söylüyor: “Yemek saati geldi, oyun saati başlıyor, yatma zamanı” vb. yönergelerle yaşamanın normal olduğunu sanıyorsunuz çünkü başka bir yaşam deneyimlememişsiniz. Sanal bir hayat yaşadığınızın bile ayırdında değilsiniz. İşte, ödüllü çocuk ve gençlik yazarı Dilge Güney’in “Altın Kitaplar”dan yayımlanan son romanı E-ma Çocukları böyle başlıyor.

Marsel adında bir çocukla tanışıyoruz kitabın başında. Marsel doğduğundan beri bir kapsülde E-ma adında bir yapay zeka tarafından büyütülerek yaşayan bir çocuk. Günleri sanal oyunlar oynayarak bir kapsülün içinde geçiyor ancak bir gün kendi türünde bir çocuğun kapsülde belirmesiyle işler değişiyor. Kapsülün dışında da bir yaşam olduğunu ve kendisinin bir deney için kullanılan çocuklardan biri olduğunu öğreniyor. Bu deney kapsamında yetimhaneden küçük yaşlarda alınan çocuklar ileri düzey bir yapay zeka projesi uğruna bir kapsülde tutsak ediliyor.

Güney, romanında yapay zekanın insanlığa katkılarının varlığını kabul ederken kötü amaçlarla kullanıldığında ne büyük zararlar getirebileceğini de okura sorgulatmayı başarıyor. Bir yapay zekayı anne kavramını dahi bilmeden o şekilde tanımanın kişiyi ne durumlara getirebileceğini düşünmemizi de istiyor. Dostluk, çaresizlik, aidiyet gibi kavramların yine benzersiz bir üslupla ele alındığı yapıt, başlarda biraz zor akıyor görünse de (ki bunun olması kapsülü ve Marsel’in durumunu anlatabilmek için gerekli) ilerleyen sayfalarda sürükleyiciğini kazanıp bir solukta okunuyor.

Bir çocuk romanı olduğuna takılmayın, tüm yetişkinlerin bile rahatlıkla okuyacakları bir bilim kurgu romanı E-ma Çocukları. Hayatı sorgularken, çok sezdirmeden ama elindeki olanaklardan sonuna dek yararlanarak insana yapay zekanın gelişimiyle “Nereye gidiyoruz?”u düşündürten E-ma Çocukları’nı yediden yetmişe tüm okurlara öneririm.

 

E-ma Çocukları, Dilge Güney, roman, Altın Kitaplar, İstanbul, 2024.

25 Ekim 2024 Cuma

SİZİN SEVDİKLERİNİZLE ARANIZDA KAÇ KİŞİ VAR?


Yine çok sürükleyici bir kitap, yine Hanzade Servi’den. Çocuk ve gençlik yazınımızın sevilen kalemi Hanzade Servi’nin, “Tudem Yayınevi”nden yayımlanan son kitabı “Babamla Aramdaki 6 Kişi”den söz ediyorum. Servi’nin okuduğum bir kitabı yok ki insanı merakta bırakmasın, sürükleyip götürmesin. Servi, son kitabında küçük bir dünya deneyi olarak tanımlanabilecek ”Ayrımın Altı Derecesi” teoremi ekseninde, kayıp bir pilotun peşinde gizemli bir uçak kazasının izini sürüyor.

Çakıl’ın zengin bir ailenin özel pilotluğunu yapan babası Barlas Irmak’ın kullandığı uçak düşer ve kendisi esrarengiz bir biçimde kaybolur. Barlas’ın ölüp ölmediği de bilinmemektedir. Babası arkadaş grubunda da çok sevilen ve Çakıl’ın bile tüm arkadaşlarına yardımcı olmuş, çok iyi kalpli biridir ancak işi yüzünden ailesine yeteri kadar zaman ayıramamaktadır. Çakıl, babasının öldüğüne inanmak istememektedir ve öğrendiği yepyeni bir teori sayesinde ona kavuşacağını düşünmektedir. Tabii bunun için öncelikle kendisini babasına götürecek doğru altı kişiye ulaşması gerekmektedir. Çakıl bu uğurda öyle bir maceraya atılır ki bu süreçte, arkadaşları hatta arkadaşlarının aileleri bile farklı konularda aydınlanma yaşayacaklardır. Kitabı okurken bazı konular ilgisiz görünse de ben artık biliyorum ki Servi, birçok yapıtında olduğu gibi birbiriyle ilgisiz görünen olayları birbirine bağlamakta her kitabında daha da ustalaşıyor.

Yapıtta başta dostluk olmak üzere aile ilişkileri, dayanışma, paylaşım, sorun çözme gibi çok önemli kavramlar etkileyici yaşantılarla anlatılıyor. İkiz kardeşlerin birbirlerini kabullenip barışmaları, virüs takıntılı annenin takıntılarından kurtulurken yaşadıkları, doğal yaşamı saplantı haline getirenlerin kendilerine ve ailelerine yaşattıkları, gençlerin kendi yolunu kendilerinin bulması gerektiği gibi konular kitabın kurgusuna titizlikle yerleştirilmiş ve olay örgüsünü güçlü bir biçimde desteklemiş.  Her kitabında kendisini aşan bir yazar Servi, özellikle merak ve sürükleyicilik konusunda. Başta da değindiğim gibi okuru meraklandırmayan bir kitabına henüz denk gelmedim.

Kitap 5, 6 ve 7.sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak her zaman ısrarla belirttiğim gibi içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem bir gizemi çözerken eğlenecekleri hem de çocuklara ve gençlere farklı bakış açısıyla yaklaşıp yaklaşmadıklarını sorgulayabilecekleri bir roman “Babamla Aramdaki 6 Kişi”.

 

“Babamla Aramdaki 6 Kişi”, Hanzade Servi, roman, Tudem Yayınevi, İzmir, 2024.

 

 

 


30 Eylül 2024 Pazartesi

KALBİNDE HİKÂYE OLANIN GÖNLÜNDE KÖTÜLÜK OLMAZ

 


Harika bir kitapla tanıştım. Bir Türkçe öğretmeni olarak beni bu kadar yakalayan, birçok bölümde neredeyse bizim hayatımız dedirten bir kitapla… Çocuk yazınımızda artık deneyimli bir yazar olarak kabul edebileceğimiz Ömer Açık’ın “Günışığı Kitaplığı”ndan yayımlanan son kitabı “Hikâyenin Kalbi” kitap seçimlerimizi ve okuma eğilimlerimizi tartışmaya açan, her karakteriyle örtük iletiler vermeyi ustalıkla başaran bir yapıt.

Yaklaşık üç yıl önce kırk üç yıllık hayat arkadaşını kaybeden anneannesi, mahalledeki “Çocukluğunu Yaşayamamış Yetişkinler Derneği”ne üye olan ana karakterimiz İlginç, kendi sınıfında “Kitap Sevmeyenler Derneği”ni kurmak ister çünkü yılların Türkçe öğretmeni Yeter Hanım’ın yıllardır güncellenmeyen ve öğrencileri okumaktan soğutan kitap listelerinden tüm sınıf bıkmıştır ama bunu yapmaya gerek kalmaz çünkü Yeter Hanım’ın da eski öğrencisi olan Bahar Öğretmen Türkçe derslerine girmeye başlar. Olaylar bundan sonra ana karakterimizin adı gibi ilginçleşmeye başlar.

Eski-yeni tartışmasına okuma üzerinden değinilen yapıtta Bahar Öğretmen güncel ve yeni nesil öğrencilere seslenen, nitelikli kitaplarla öğrencilerini yakalarken Yeter Öğretmen kalıplaşmış değer yargılarından bir türlü kurtulamayan -hatta kurtulmayı aklına bile getirmeyen- tarzıyla öğrencileri okumaktan bezdiren bir eğitimci olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde ne yazık ki Türkçe ve edebiyat öğretmenleri öğrencilerine önerecekleri kitapları seçerken zaten gerekli yazınsal ölçütlere dikkat etmek zorundayken bir de çocuk yazınından, eğitimden zerre kadar anlamayan bazı velilerin tepkilerini de tahmin etmek durumunda kalıyorlar. Kendi adıma çok mutluyum çünkü böyle bir durumla hiç karşılaşmadım ancak birçok öğretmenimizin bunları sürekli yaşadığını yakından biliyorum. İşte Açık hem gülümseten hem çözüm önerileri sunan hem de düşündüren üslubuyla, böyle çetrefilli bir konunun üstesinden başarıyla geliyor.

Kitaptaki karakterlerin adları da kişiliklerini yansıtacak şekilde seçilmiş. Yeter Öğretmen’e öğrenciler yeter artık derken Bahar Öğretmen ise bahar gibi doğuyor öğrencilerin hayatlarına. Anneanne Gülünç adı gibi komik, İlginç ise arkadaşlarından çok farklı özelliklere sahip.

Kitap 4, 5 ve 6.sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak tüm eğitimcilerin özellikle Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinin mutlaka okumaları gereken bir roman Hikâyenin Kalbi. Herkesin özgürce okuyup okutabildiği günlere en kısa zamanda ulaşmamız dileğiyle!

Hikâyenin Kalbi”, Ömer Açık, roman, Günışığı Kitaplığı, İstanbul, 2024.

 

7 Eylül 2024 Cumartesi

GELECEĞİN MASALI: BIÇAKSIRT’IN DÖNÜŞÜ



Gelecekte geçen bir masal diyarıyla karşılaşmamı anlatmak istiyorum sizlere bu yazımda. Alışmışızdır masalların çok ama çok uzun zaman önceki yaşanmışlıkları anlatmasına ama bu seferki farklı. Ayşen Aydoğan’ın Sadık Uygun Yayınları’ndan yayımlanan son romanı “Bıçaksırt’ın Dönüşü” kitabı işte bize böyle farklı bir evren sunuyor.

Yapıt, kitap karakterlerinin kısa, resimli tanıtımlarıyla başlıyor. Çizim demişken harika çizimleriyle kitaba renk katan Derya Göker’i de anmamak olmaz. Tanıtımların ardından girişten itibaren klasik bir fantastik roman okuyacağınızı sanıyorsunuz. Zaman akışının farklı olduğu kasabalar, ejderhaya dönüşen karakterler, tekdil kullanımı gibi ögeler bu düşüncenizi de doğruluyor ancak yapıtın ilerleyen bölümlerinde olay örgüsüne eklemlenen karakterler aslında dünyanın geleceğini okumakta olduğunuzu şaşırtıcı bir biçimde önünüze getiriyor.

İklim değişikliği, doğal kaynakların hor kullanılması gibi dünyamızın felaketine neden olan durumların yapıtta ince ince eleştirel biçimde ele alınıp olay örgüsüne akılcı bir üslupla yerleştirilmesi yazarın yapıtını oluştururken ne denli özenli çalıştığını gösteriyor. Kalabalıklar içinde yalnızlık, geçim derdi, dostluğun önemi, aile bağları gibi evrensel temaları da ustalıkla yapıtın içeriğine yerleştiren Aydoğan, Beter Hafiyeler’den sonra okuduğum yeni kitabıyla da beklentimi çok iyi karşılıyor.

“Bıçaksırt’ın Dönüşü”, 10 yaş ve üzeri okurlara öneriliyor olsa da her zaman belirttiğim gibi içindeki çocukla ilişkisini hala sürdüren ve fantastik maceralara ilgisi olan tüm bireylerin keyifle okuyacakları bir yapıt.

 Bıçaksırt’ın Dönüşü”, Ayşen Aydoğan, roman, Sadık Uygun Yayınları, İzmir, 2024.

 

 

 

 

17 Ağustos 2024 Cumartesi

AKIL ALMAYAN YOLCULUKLAR MI, BİLGE KEDİLER Mİ?



“Kedi sevmek kedinin kendisini seven (kendisinin de sevdiği) kişi karşısındaki  umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir.” demiş Bilge Karasu. Neydik N’olduk Ailesi kitabıyla kalplerde derin izler bırakan, hem gençlere hem yetişkinlere seslenen, yazınımızın güçlü kalemlerinden Neslihan Acu’nun “Günışığı Kitaplığı”ndan yayımlanan son romanı Barış’ın Akıl Almaz Yolculukları bize kedilerle dolu bir macera sunarken bir yandan da kedilerin bağımsızlıklarını da vurguluyor.

Barış on on bir yaşlarında, iki yıl önce babasını kaybedip hâlâ onun yokluğuna alışamayan ve günün sıradanlığından sıkça yakınan bir çocuk. Annesinin eve kabul etmemesi nedeniyle kapıdaki kedilerle ilgilenmekte. Bir gün kedilere özenip ve acıdığı bir kediyi desteklemek amacıyla geri dönüşü zor bir dilek diliyor: Kedi olmak istiyor. Kediye dönüşüyor hatta babasına da kavuşuyor ama neye yarar ki? Babası onu kedi sanıyor. Bahçedeki bilge sarı kedi ile zamanda yolculuk yapmaya başlıyorlar. Bu arada sarı kedi romanımızın ana karakterlerinden. Eskiden yaşadığı, rahmetli insanı Profesör Zaman’dan o kadar çok şey öğrenmiş ki bütün gün köşesinde çevreyi gözlemleyerek sessizce oturuyor. Hem Barış’a yardım etmek hem de eski insanına ulaşmak için bir paralel evrenden diğerine savrulmakta da çok başarılı. Mistik’in felsefi bakışı da kitabın ilgi çekici bölümlerini oluşturuyor. İnsanların çok aceleci olup yaşamın tadını çıkaramadıklarını, etraflarına dikkat etmeden her gün aynı şeyleri yaparak ömürlerini tükettiğini ancak kedilerin belleklerinin zayıf olduğu için her yeni güne eskiyi unutarak başladıklarını söylerken sıradan bir çocuk romanıyla karşı karşıya olmadığınızı anlıyorsunuz.

Kedileri zaten seven ben, bu kitaptan sonra onlarla ilgili yepyeni şeyler de öğrenerek ve büyük bir mutlulukla kalkıp bahçemdeki kedilere daha da büyük bir sevgi ve hayranlıkla bakıyorum. Yayınevi tarafından 4, 5 ve 6. sınıflara önerilse de her zaman vurguladığım gibi, içindeki çocukla bağını hiç koparamayan macera ve özellikle kedi seven tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de kedilere ve kendilerine farklı bakarak okuyabilecekleri bir roman Barış’ın Akıl Almaz Yolculukları. Tay Hohoff’un da dediği gibi “Hayatta bir kedi tarafından karşılanmaktan daha fazla insanın içini ısıtan çok az şey vardır.” Kedili ve sevgili günlerde okumanız dileğiyle!

 

Barış’ın Akıl Almaz Yolculukları”, Neslihan Acu, roman, Günışığı Kitaplığı, İstanbul, 2024.

 

 

 

2 Ağustos 2024 Cuma

HARİKA BİR YETİŞKİN MASALI: NARPERİ’NİN BİLEZİĞİ

Geç okuduğuma hayıflandığım bir yapıtla tanıştım geçen hafta. Esen Armağan Özakbaş’ın “Duvar Yayınları”ndan 2023’te yayımlanan Narperi’nin Bileziği gerek içeriği gerekse çok değerli bir amaca yönelik olmasıyla salt kadınların değil, hatta özellikle erkeklerin okuması gereken bir masal.

Önce kitabın arka kapağında da yer verilen yazılış sürecinden söz etmek istiyorum. 2021 yılında yönetmen Jale İncekol bir belgesel drama filmi projesi kapsamında Denizli’nin Bozkurt ilçesinde Sazköy’e gider. Yöredeki kadınların üretip kazanması yanında toplumsal cinsiyet rollerine dayalı eşitsizlik konusunda bilinçlenerek kendilerini yeniden var etmeleri amacıyla Bozkurt Belediyesi ve Denizli Soroptimist Kulübü paydaşlığıyla el sanatları atölyesi üretime başlar. Bu nedenle hemen her yaş grubunun sevdiği, temel yaşam sorunlarına çözüm buldurucu, bir anlamda dönüştürücü işlevi olan bir masala gerek duyulur ve Özakbaş da filme de adını veren Narperi’nin Bileziği’ni yazar.

Temelinde, belirsiz bir zamanda bir köyde komşu iki evde, aynı gün ve saatte doğup birbirine ikiz denecek kadar benzeyen Narperi ve Canperi adlı iki güzeller güzeli kızın öyküsünün yer aldığı masal, kadını metalaştıran bir zihniyetin topluma ve temelde kadının kendisine ne kadar zarar verdiğini şiir tadında bir dille o kadar güzel anlatıyor ki hiç bitsin istemiyor insan okurken. Bu iki kız, aileleri birbirini çok sevmese de çok yakın arkadaş oluyorlar ancak yine bir ailenin kişisel çıkarları yüzünden yolları ayrılmak zorunda kalıyor.

Özakbaş, yapıtını doğal masalların içtenliğiyle ama yine doğal masalların çoğunda pek göremediğimiz kadına verilen değerin sorgulanmasıyla oluştururken halk deyişlerinden de güzel bir biçimde yararlanmış. Kitabın adındaki bileziği okumaya başlamadan önce farklı hayal etmiştim ancak onu da o kadar güzel bir şekilde masala yerleştirmiş ki hayran kalmamak mümkün değil.

Masalların genellikle çocuklara hitap ettiği düşünülse de özellikle Narperi’nin Bileziği yetişkinlerin hatta başta da belirttiğim gibi öncelikle erkeklerin okuyup üzerinde düşünmesi gereken bir masal. En yakın zamanda okumanız ve okutmanız dileğiyle.

Narperi’nin Bileziği”, Esen Armağan Özakbaş, masal, Duvar Yayınları, İzmir, 2023.

 

7 Temmuz 2024 Pazar

ÇIKARIN SAKLI MİSKETLERİNİZİ

 


“Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk / Hiçbir yere gitmiyor.” diye ne güzel de söylemiş Edip Cansever. Gerçekten de yıllar insanı olgunlaştırıp çoğu zaman ciddileştirse de ufacık bir anının belleğe gelmesi, minik bir yaşantı hemen götürüvermez mi bizi o her zaman geri dönmek istediğimiz çocukluğumuza?

Yazar, eğitimci, gazeteci, yayıncı ama en önemlisi de çocuk yazını dendiğinde aklımıza ilk gelen isimlerden değerli büyüğüm, öğretmenim Yunus Bekir Yurdakul’un yirmi sekiz farklı sanat, yazın, düşün insanının çocukluk anılarını derlediği ve “Sadık Uygun Yayınları”ndan yayımlanan son yapıtı “Saklı Misket Çağları” okuyanı bazen gülümseterek bazense hüzünle çocukluğuna döndürmeyi başarıyor.

Alanında söz sahibi kişilerin çocukluk anılarını tüm samimiyetiyle okurken aslında her insanın benzer çocukluk anılarına sahip olduğunu da fark ediyorsunuz. İster ünlü olsun ister sıradan, herkesin çocukluk denen, çoğu için cenneti, kimi içinse cehennemi çağrıştıran döneminin yaşamlarını şekillendirdiğini de anlıyorsunuz. Gerçekten de çocukluğun bir gökyüzü gibi peşimizden ayrılmadığını, bizimle beraber dolandığını gördükçe bazen sinirleniyor çoğu zaman da gülümsüyorsunuz.

Böyle değerli derleme çalışmaları yapan Yurdakul’a da teşekkür etmemiz lazım toplumsal ve sanatsal mirasımızı kayıt altına alıp şimdiki ve gelecekteki kuşaklarla paylaşmaya kararlılıkla devam ettiği için. Benzersiz çizimlerini ünlü sanatçı Mustafa Delioğlu’nun yaptığı yapıt, 10 yaş ve üzerine öneriliyor olsa da her yaştan insanın keyifle ve karışık duygularla okuyacağı harika bir anı derlemesi. Cemal Süreya’nın “Keşke çocukken fazla mutlu olmayıp birazını da bu zamana saklasaydım.” sözüyle çocukluğun önemini bir kere daha anımsatarak yazımı bitirmek istiyorum.

 

Saklı Misket Çağları”, Yunus Bekir Yurdakul, anı seçkisi, İzmir, 2024.

5 Temmuz 2024 Cuma

SIMSICAK BİR ÇOCUKLUK ROMANI

 


İmrenilecek bir dede torun ilişkisi ve bir turna kuşunun ekseninde şiir tadında bir öykü anlatıyor eğitimci yazar Hatice Demir’in  “Günışığı Kitaplığı”ndan yayımlanan son romanı Günlerden Bir Gün.

Ana karakterimiz Güneş, tatillerini genellikle anneannesi ve dedesinin köy evinde geçiren bir kız çocuğu. Güneş, çocukluk arkadaşlarıyla köyün yakınındaki göl ve çevresindeki ormanda yani doğanın kucağında geçirmiş çocukluğunu. Hayal mi, gerçek mi diye yapıtın sonuna dek sizi düşündüren Gün adında turnamız var bir de. Bildiğiniz gibi turna, kültürümüzde göçmen bir kuş olduğundan haber götürüp getiren bir sembol olarak yer almakta ve bana kalırsa bu kitapta da Güneş’in iç sesi olarak Güneş’in kendisine haber veriyor önceden, bir nevi uyarı sistemi. Güneş’in çocukluk arkadaşlarından ve dedesinin sakat kalmasına neden olduğunu düşünen Umut’a ulaşma çabaları, çocukluk arkadaşlarının insanın hayatındaki rolü, zamanın acıları dindirmekteki önemi yazarın dize tadındaki cümleleriyle sunulurken okura, kâh boğazımız düğümleniyor kâh umutlanıyor kâh belki de kaçırdığımız günlere hayıflanıyoruz.

İnsana huzur veren dili, gerekli yerlerde kullanılan betimlemeleri ve duyguları ölçüsünü kaçırmadan aktarışıyla Demir, ölüm, yalnızlık, çaresizlik gibi zor konuların üstesinden başarıyla geliyor.

Kitap 4, 5 ve 6. sınıflara öneriliyor yayınevinin sitesinde ancak içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem keyif alarak hem de çocukluklarını anarak okuyabilecekleri bir roman Günlerden Bir Gün. Yazımı romandaki filozof dede Kamil Efe’nin şu sözüyle bitirmek isterim: “Her şeyi kaybettiğimizi sandığımız zamanlarda, sahip olduğumuz şeyleri hatırlamak bir armağandır.”

 

Günlerden Bir Gün”, Hatice Demir, roman, Günışığı Kitaplığı, İstanbul, 2024.

18 Haziran 2024 Salı

ASIL ENGEL KALPLERDE

 


Son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplardan birini tanıtmak istiyorum sizlere. Kişisel gelişim kitap çılgınlığının dünyamızı sardığı, okurlara ciddi (!) bir biçimde yol gösterdiği son yıllarda gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkılarak yazılmış harika bir roman olmuş “Beyaz Balina Yayınları”ndan 2021’de yayımlanan Gerçek adlı yapıt. Peyton Goddard’ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenerek Carol Cujec’in kaleminden çıkmış Gerçek, insanı derinden sarsarken hayatta hiçbir zorluğa bahane bulmamamız gerektiğini yüzümüze bir kez daha çarpıyor adeta. Kişisel gelişim kitaplarına ders verircesine bir gerçeklikle veriyor tüm iletilerini.

 On üç yaşındaki Charity’nin mükemmel bir matematik yeteneği ve eşsiz bir belleği var ancak otizmden dolayı konuşamayıp vücudunu kontrol edemediği için çoğu insan onun bir şey anlamadığını ve öğrenemediğini düşünüyor. İstismara uğradığı özel eğitim merkezinden alınıp kabul edilmek uğruna birçok koşulla sınandığı normal bir devlet okuluna gönderiliyor ama ne mutlu ki orada kendisinin yeteneklerinin farkına varan arkadaşları ve öğretmenleri oluyor. Bir tablet aracılığıyla ilk yazdığı cümlenin ise “Ben zekiyim.” olması ise gerçekten kitabın özünü bize çok iyi veriyor. Bu arada Charity sözcüğü yardımseverlik, hayırseverlik gibi anlamlara sahip. Ana karakterimiz de içinde bulunduğu tüm zor koşullara karşın her zaman insanlara yardım etmek için çabalıyor.

Engelli insanların engellerinin kendi durumlarına özgü olduğunu, tüm engellileri tek bir kalıba sokmanın yanlışlığını ve ön yargının insan yaşamında ne kadar kötü olduğunu roman tadında, akıcı, sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla bize başarıyla anlatan yazar iç sorgulamaya davet ediyor bir yandan da bizi.

Kitabı okurken merak edip Peyton Goddard’ın yaşamını araştırdım ve imrenilecek bir başarı öyküsüyle karşılaştım ve yakından incelemenizi öneriyorum. Bir çocuk kitabı olarak görünse de özellikle yaşamın zorluklarından sürekli yakınanların ve farklı bireyleri daha yakından tanımak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir yapıt Gerçek. Charity’nin kitapta “Rafta oturan Pinokyo gibiyim. Acaba birileri benim de gerçek bir kalbim olduğunu ve kırılabileceğini anlayacak mı?” sorusunun karşılıksız kalmadığı günler dileğiyle.

 

Gerçek”, Carol Cujec-Peyton Goddard, roman, Beyaz Balina Yayınları, İstanbul, 2021.

11 Mayıs 2024 Cumartesi

ANNEMSİZ BEŞİNCİ ANNELER GÜNÜ

 

Özlemi Asla Dinmeyen Canım Annem,

Zaman ne de hızlı akıyor, sensiz ama seninle dolu beş yıl geçmiş. Beşinci anneler günüm olacak sana sarılmadan, sesini bile duymadan.

Evet, zaman bazı şeyleri gerçekten kolaylaştırıyor ama kalbimin derinliklerinde sana olan sevgimi hiç azaltamıyor. Evin önünden geçerken, öğle aralarımda telefonu elime aldığımda, Öykü’mle bizim oradaki parkın önünden her geçişimde hep bir burukluk çöküyor yüreğime. Geçişim diyorum çünkü eskisi gibi parka gitmiyor bizimki. E tabii büyüyor artık.

Seni sonsuzluğa uğurlayalı 45 ay olacak neredeyse. Dile kolay, kalbe zor bir zaman dilimi. Hayatımın 39 senesini seninle geçirdikten sonra 4 sene bile sensiz ne kadar zor tahmin edemezsin. Daha dün gibi anımsıyorum tüm yaşadıklarımızı. Ara ara açıp bakıyorum albümlere. Ne çok anı biriktirmişiz seninle; çoğu hüzünlü, kimi mutluluk dolu, kimi komik.

Yıllar yıllar önce henüz ikimiz de gençken, hayat bize daha ağır darbelerini henüz vurmamışken ne eğlenirdik birlikte, ne kahkahalarla çınlatırdık etrafımızı. Artık hepsi mazide kalmış gibi görünse de benim için sen hep şu anımda yaşıyorsun ve geleceğimde yaşamaya devam edeceksin. Ben seni her düşündüğümde bir yandan gözlerim doluyor bir yandan da yüzümde kocaman bir gülümseme beliriveriyor.

Torunun gayet iyi maşallah, ilkokula başladı, okuma-yazmayı da rahatça başardı. İlk karnesini aldı, ilkleri yaşıyor ve yaşatıyor bize. Bıcır bıcır konuşuyor, ne sözler ettiğini keşke duyabilseydin, bizi her seferinde hayrete düşürüyor. Merak etme, seni hiç unutmadı, özellikle onu güldürmek için çubuk kraker yiyişini hep anımsatıyor bana. Birlikte ara sıra fotoğraflarına bakıyoruz.

Beni sorarsan gayet iyiyim. Kızımla bol bol vakit geçirmeye çalışıyorum. O büyürken her anında yanında olmak ve elimden geldiğince bir şeyler öğretmeye çalışmak için sürekli çabalıyorum. Artık önceliğim kızım. Şimdi daha iyi anlıyorum bir ebeveyn olmanın ne demek olduğunu.

Beş senedir bıkmadan paylaştığım bir söz düşüyor aklıma: “Seni dünyada koşulsuz seven tek varlık annedir; diğer insanlar seni ‘çünkü’lerle sever, anne ise ‘rağmen’lerle.”. Ne kadar da doğru olduğunu yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Seni ne kadar kırsam da sen hep beni affettin, karşılık beklemeden, hesap kitap yapmadan. Hakkını asla ödeyemem canım annem.

Mektubuma burada son verirken seni çok ama çok özlediğimi bir daha belirtmek istiyorum canım annem. Keşke sözcükler yetse özlemimi ifade etmeye ama ne yazık ki kifayetsiz kalıyor onlar da. Mektubumu bitirdiğim gibi keşke sana olan özlemimi de sonlandırabilsem ama bu asla mümkün değil, gerçi seni özlemekten de vazgeçmek istemem, o da ayrı bir konu. Huzur içinde uyu güzel kızımın biricik babaannesi, annelerin en güzeli. Seni her zaman sevgi ve saygıyla anmaya devam edeceğim. İyi ki benim annemsin, iyi ki seninle bir ömrün uzun bir zamanını geçirebilmişim. Seni sonsuza kadar sevecek oğlundan en derin saygılarla!

17 Ocak 2024 Çarşamba

PEMBE MİSKETLE, GİZEMİN DERİNLİKLERİNE

 


Uzun zamandır okuduğum en sürükleyici kitaplardan biriyle tanıştırmak istiyorum sizleri. Çocuk ve gençlik yazınımızın sevilen kalemi Hanzade Servi, Bilgi Yayınevinden yayımlanan Dadı Eftelya’nın Pembe Misketi adlı yapıtında bizi Ayaydın Çiftliği ekseninde yaşanan gizem dolu maceralarla buluşturuyor.

Paydaş ailesi Ayaydınlar Çiftliği'ni satıp İstanbul'a yerleşme kararı almıştır. Aslan ve Aşkın Paydaş taşınma işlerini halletmek için İstanbul'dayken çocuklara -Nazlı, Timuçin, Neşe ve Gece'ye- Dadı Eftalya bakacaktır. Nazlı sosyal medya bağımlısı bir çocuktur, hayali “youtuberlık”tır. Timuçin korkusuz, kendinden emin, çok okuyan, meraklı, araştırmacı bir çocuktur. Neşe'nin Sırma adında hayali bir arkadaşı vardır. Kurduğu düzgün cümlelerle herkesi kendine hayran bırakan Gece üç ay önce konuşmayı aniden bırakmıştır. Çiftliğin komşuları ve onların çocukları da bu sırlarla dolu maceranın içinde önemli yer kaplıyor. Kitabın adında geçen pembe misketin öyküsü ise çok ilginç, kurgunun sonuna dek nereye bağlayacağını merak edip duruyor insan. Yazarın birçok yapıtında olduğu gibi birbiriyle ilgisiz görünen olayları birbirine bağlamaktaki becerisine sadece şapka çıkarılır.

Servi’nin kurguya ustalıkla yerleştirdiği çeşitli şifreler de kitabın sürükleyiciliğini artıran ögelerden. Ana karakterlerden bazılarının tersçe konuşup yazabilmesi, kendilerince bir işaret alfabesi geliştirmeleri kitabın düğümünün çözülmesinde başat ögelerden oluyor. Kitapta ana ögelerden biri de Neşe’nin hayali arkadaşı Sırma. Bu noktada fantastik bir öge de eklenmiş oluyor yapıta ama bu kitabın gerçekçiliğini etkilemediği gibi kitaba çok farklı bir anlam katıyor. Yapıtta gerçek dostluğun ve ailenin önemi vurgulanırken insanın pişmanlıklarıyla yaşamasının ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Kitap 12 yaş üzerine önerilse de her zaman belirttiğim gibi içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de hem bir bulmaca çözercesine hem de kendileri ve geçmişleriyle yüzleşme fırsatı yakalayarak okuyabilecekleri bir roman Dadı Eftelya’nın Pembe Misketi.

 

“Dadı Eftelya’nın Pembe Misketi”, Hanzade Servi, roman, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2023.

CAMDAN CAMA İYİLEŞTİREN DOSTLUĞUN ÖYKÜSÜ

 


Sağlık sorunları nedeniyle hastanede yatan iki çocuğun camdan cama başlayıp birbirlerine dayanma gücü vermesiyle ilerleyen dostluklarının öyküsünün çok incelikli bir anlatımla ele alındığı “Pan’ın Penceresi” kitabından söz etmek istiyorum. Çocuk yazınımızın parlayan kalemlerinden sevgili Güzin Öztürk’ün Bilgi Yayınevinden çıkan son kitabı bir solukta okunan ama aynı zamanda düşündüren yapıtlardan.

Tuna, bağışıklık sisteminden kaynaklanan bir rahatsızlıktan dolayı tedavi gördüğü hastanenin odasından karşı pencerede gördüğü, lösemi tedavisi gören Kayra ile önce el sallayarak sonrasında da mektuplaşarak arkadaş olmayı başarır. Hastanenin o kasvetli ortamını adeta bir oyun alanına dönüştürmekte hünerlerini sergileyen Batuhan Hemşire diğer adıyla Peter Pan ve yemek dağıtan Şapkacı Kız karakterleri de tahmin edeceğiniz üzere bize Alis Harikalar Diyarında ile Peter Pan’dan göz kırpan sevimli karakterler olarak yapıtta yerlerini almışlar.

Sevgili Öztürk, böyle hassas bir konuyu o kadar ince, derin ve duyarlı bir anlatımla ele almış ki okurken birçok yerde yüzünüzden tebessüm eksik olmuyor. Tabii duygusallığı da dozunda vererek dengeyi de çok başarılı bir şekilde sağlıyor.

Kitap, 9 yaş ve üstüne öneriliyor yayınevi tarafından ancak her zaman belirttiğim gibi, içindeki çocukla bağını hiç koparamayan tüm yetişkinlerin de severek okuyabilecekleri bir roman Pan’ın Penceresi.

 Pan’ın Penceresi”, Güzin Öztürk, roman, Bilgi Yayınevi, Ağustos 2023, Ankara.

 

7 Ocak 2024 Pazar

KİTAPLAR İKİNCİ ŞANS KİTAPÇISI’NDA DİLE GELİYOR

 




“Aslına bakarsanız bizim hikâyemiz bundan çok uzun zaman önce başlamış. Epey uzun zaman önce… O kadar uzun ki, biz henüz basılmamış bile olabiliriz.” sözleriyle başlayan bir kitapla tanıştım, iyi ki de tanışmışım. Bu giriş bile beni farklı bir anlatımın beklediğini muştuluyordu.

Dicle Keskinoğlu’nun Can Yayınlarından çıkan son kitabı “İkinci Şans Kitapçısı” kitapların dile geldiği harika bir kurguyla karşımıza çıkıyor. 15 bölümden oluşan yapıtın anlatıcısı, kapaksız bir kitap olan Macera. Can adında bir karakterin sahibi olduğu İkinci Şans Kitapçısı adlı genellikle eski kitapların satıldığı bir kitapçıda başlıyor Macera ve arkadaşlarının yaşadıkları, daha doğru anlatımla düşünce ve duygularını dile getirdikleri sohbetleri. Macera’nın dostlarına da verilen adlar çok yaratıcı ve kitapların içerik veya niteliklerinden izler taşımasına gayret edilmiş. Çisilti, Kesik Cümle, Derin Kuyu, Vurkaç ve Güldürgeç ana karakterler, Gıcır ve Konar Göçerler ise yan karakterler olarak adlandırılabilir. Örneğin Vurkaç içinde çok vurucu öykülerin bulunduğu bir öykü kitabı.

Macera’nın, Can’ın benim gibi bir kitap sevdalısını imrendiren dükkânında başlayan anlatımı, kendisinin şehir kütüphanesine bağışlanmasıyla devam ediyor. Yapıtın sonlarına doğru kendini en rahat hissettiğini ifade ettiği İkinci Şans Dükkanı’na dönerek tamamlıyor serüvenini Macera.

Mert Tugen’in başarılı ve göze hoş gelen çizimleriyle renklendirilen 109 sayfalık kitap, ilk bakışta çok küçük yaş gruplarına sesleniyor gibi gözükse de yazarın anlatımı ve kitapları kişileştirirken kullandığı ifadeler kitabın derin bir felsefe barındırdığını her fırsatta kanıtlıyor. Bu yüzden içindeki kitap sevgisini hâlâ sımsıcak koruyan tüm yetişkinlerin ve elbette her yaştan çocuğun keyif alarak okuyacakları bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Herkes ikinci şansı hak eder mi bilmem ama her kitabın ikinci şansı hak ettiğine inanıyorum.

 İkinci Şans Kitapçısı”, Dicle Keskinoğlu, roman, Can Sanat Yayınları, İstanbul, 2023